3/18/2011

Alkol bağımlılığı,İçki bağımlılığı tedavisi,alkol bapımlılığı nasıl anlaşılır? belirtileri

alkol kullanımı - alkol kullanımı nasıl azaltılır - alkol almayı nasıl keseriz - içkiden nasıl kurtuluruz,alkolün zararları,alkol damarları açar mı?genişletir mi?sosyal içicilik

ÇEVREMİZDE ALKOL KULLANAN ONCA İNSAN VAR, ALKOL KULLANMAK NEDEN SORUN OLSUN?

İnsanlık tarihi boyunca bağımlılık yapan ve kullanımı en yaygın iki maddeden biri tütün diğeri ise alkoldür. Özellikle alkol kullanımı, toplumsallaşmanın olağan bir aracı haline gelmiş bu nedenle alkole bağlı gelişen bedensel, ruhsal ve toplumsal sorunların önemi oldukça geç fark edilmiştir. İnsanlar, çoğu kez, alkol kullanan diğer insanlara bakarak, alkol kullanmanın neden bir sorun olabileceğini anlamakta güçlük çekmişlerdir.
Bugün gelinen noktada ise, erişkin yaşta isteyen herkesin alkol kullanma hakkı nasıl varsa alkol kullanmama hakkı da vardır. Üstelik alkol kullanmama hakkı uluslararası anlaşmalara bağlanacak kadar önemsenmektedir. AB üyesi ülkelerin oluşturduğu ve ülkemizin de imzaladığı ^^Avrupa alkol tüzüğü ^^ bunun en önemli örneğidir.
Dolayısıyla, çevrede onca insanın alkol kullanması alkole bağlı bir sorunun gelişme riskinin düşük olduğunu göstermez. Aksine, önemli bir sorunun neden yaygınlık kazandığı hakkında fikir verebilir.

MADEM BAĞIMLILIK YAPIYOR ALKOL SATIŞINA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

Bazı ülkelerde alkolün üretimi pazarlanması ve satışı devlet tekeli aracılığı ile yapılmakta; devlet için önemli bir vergi gelir kaynağı oluşturmaktadır. Alkol üretimi aynı zamanda pek çok insanın çalıştığı bir sanayi alanıdır. Alkol üretimi bu nedenlerle ekonomik açıdan göz ardı edilemeyecek bir niteliğe sahiptir.
Alkol ister devlet ister özel sektör tarafından üretilsin, her ülkede özellikle genç kesim için alkole ulaşmayı, temin etmeyi kademe kademe zorlaştıran yasal önlemler vardır. Örneğin, ülkemizde olduğu gibi alkollü içkilere getirilen reklam yasağı, tekel ruhsatı verilecek iş yerlerinin okul ve ibadet yerlerine belli bir uzaklıkta olması vb. diğer bir deyişle devlet, ulusal politikaları oluştururken koruyucu ve önleyici yasal unsurlarla toplum sağlığı açısından belli bir dengeyi oluşturmaktadır.
Alkolün satışı insanların ille de alkol kullanmaları anlamına gelmeyeceği gibi bir teşvik unsuru gibi de algılanmamalıdır.


ALKOL KULLANIMI İNSANI NASIL ETKİLER?

Alındıktan çok kısa bir süre sonra beyin ve bağlantılı sistemleri(beyincik, omurilik gibi) doğrudan etkilediği için alkol, her insanda, onun tutum ve davranışını değiştirecek düzeyde ani bir etkiye sahiptir.
Alkolün insan tutum ve davranışı üzerindeki etkisi bir insandan diğerine hatta aynı insanda bir ruh durumundan diğerine farklılıklar göstermektedir.
Alkolün insan tutum ve davranışı üzerindeki etkisi kandaki alkol düzeyi ile doğrudan bağlantılıdır. Kan alkol düzeyi yükseldikçe alkol etkisi katlanarak artar ve bir noktadan sonra insanın kendi davranış ve duygularını denetleme gücünü ortadan kaldırır.
Tıbbi açıdan sarhoşluğun başladığı düzey bir desilitre kanda 150 -200 mg alkolün bulunduğu düzeydedir. Bu düzeye erişmek için gerekli olan miktar (hacimdeki alkol oranı yüzde olarak yüksek olan içkiler; rakı, votka, viski, cin gibi) sert içkiler için 2-3 duble, (şarap, vermut, bira vb) diğerleri için buna eşdeğer miktarlardır.
Alkolü vücuttan uzaklaştırmak üzere çalışan organ karaciğerdir. Bu nedenle karaciğer sirozu denilen belli başlı ilk nedeni, alkol kullanımıdır. Alkolün vücuttan atılması idrar, ter ve soğuk hava aracılığı ile gerçekleşmektedir.
Alkol yağda eriyen bir madde olduğu için kadınlarda alkolün gerek işlenmesi gerekse vücuttan atılması biraz daha uzun sürmektedir. Bu nedenle kadınlar alkolün kısa ve uzun süreli etkilerine erkeklere göre çok daha fazla duyarlıdır.
Alkolün vücuttan atılması sabit bir hızla olmakta, her saatte, kandaki alkol miktarı sadece %15 civarında azalmaktadır. Bunun anlamı, en son kadehten sonra da alkol etkisinin saatler boyunca devam ediyor olmasıdır. Uzun bir içki gecesinden sonra ortaya çıkan ve öğle saatlerini de içine alan “ sabah sarhoşluğu” bu nedenle ortaya çıkmaktadır.


İÇKİ İÇEN HERKES BAĞIMLI HALE GELİR Mİ?

İçki içen herkes alkol bağımlısı değildir. Ancak alkol kullanılması, alkole bağımlı hale gelmek açısından herkes için eşit derecede bir risk oluşturur.

ALKOL BAĞIMLILIĞI BİR HASTALIK MIDIR?

Tıbbi açıdan; ilerleyici belirtileri, bu belirtilerin sonucunda bedensel, ruhsal ve toplumsal olumsuz sonuçlar ortaya çıkması, ancak buna rağmen alkol içme isteği ve içme davranışı üzerinde denetimin sağlanamaması gibi özelliklere bakarak alkol bağımlılığı mutlak müdahale ve tedaviyi gerektiren ciddi bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hastalık sözü “ne yapalım, bu da bir hastalık!” anlamında kullanılıyorsa burada hastalığa yönelik önlemler almak yerine sanki belli bir durumu tercih etme anlamı çıkar ki, bu tavrı doğru bir tavır olarak değerlendirmek olanaksızdır.

ALKOL BAĞIMLILIĞI İLE ALKOLİZM ARASINDA NE FARK VARDIR?

Alkolizm sözcüğü, 19. Yüzyıldan 1980’li yıllara gelene dek bugün alkol bağımlılığı diye tanımladığımız durum için kullanılan bir sözcüktür. Alkolizm sözcüğü, zaman içinde giderek ahlaki bir yargı halini alması, bağımlı bireyi özel olarak değerlendirmek yerine kötüleyici ve toptancı bir sıfat haline gelmesi nedeni ile artık daha az kullanılır olmuştur. Yoksa aynı şeyi tanımlamaktadır.

KİMLER ALKOL BAĞIMLISI OLUR?

Alkole bağımlılığın oluşması için yaygın kabul gören en önemli ölçüt şudur:
Günde, bir desilitre kanda 100-150 mg alkol düzeyi oluşturacak biçimde (2-3 duble rakı veya eşdeğeri) düzenli alkol tüketen bir insanda 5 (beş) yıl içinde alkole bağımlılık gerçekleşmektedir. Bu süre, çocuk ve ergenlerde 18 (on sekiz) aya kadar düşmektedir. Çünkü alkolü işleyen organ olarak karaciğer biyolojik açıdan yeterince olgunlaşmamıştır. Benzer biçimde 40 (kırk) yaşından sonra alkole başlayan insanlarda aynı miktar içki üzerinden alkole bağımlılığın gelişmesi 24-30 Ay (2-3 yıl) arasında olmaktadır. Çünkü biyolojik eskimeye bağlı olarak karaciğer alkole artık eskisi kadar başarılı işleyememektedir.
Tüm bunlardan çıkarılacak iki sonuç vardır:
1.İçen herkes için bağımlı hale gelme riski eşittir.
2.Bağımlılığın gelişmesine önleyecek emniyetli bir alkol kullanım biçimi yoktur.

İÇKİ İÇEN BİRİSİ İÇİN ALKOL BAĞIMLILIĞI RİSKİ ÖLÇÜLEBİLİR Mİ?

Evet! Bu amaçla geliştirilmiş pek çok ölçme aracı vardır. Aşağıdaki 4 sorudan ölçme aracı bunlardan bir tanesidir. Bu soruları şu anınız ve bundan 6 ay öncesi olmak üzere iki ayrı açıdan yanıtlamaya çalışın.
1. İçki içmeyi kesmeyi yada içtiğiniz miktarı azatlamayı düşündüğünüz oldu mu?
2. İçkinizden eleştirel biçimde söz edilmesinden sıkıldığınız oldu mu?
3. İçki içmeniz nedeni ile kendinizi kötü hissedip suçluluk duyduğunuz oldu mu?
4. “ayılabilmek veya sakinleşebilmek için” herhangi bir sabah ilk iş olarak içki içtiniz mi?
Şu anki durumunuz itibariyle, yukarıdaki sorulardan bir tanesine bile verilen tek bir “evet” yanıtı alkol kullanımına ait bir sorunun olduğuna işaret etmektedir. Son 6 ay için verdiğiniz yanıtlar arasında bir veya daha fazla “evet” yanıtı alkol kullanımına dair ciddi bir sorunun varlığına ve mutlak surette profesyonel bir kişiye danışılması gerektiğini işaret etmektedir.
Danışmak üzere seçilecek profesyonel öncelikle bağımlılık psikiyatrisi eğitimi olan bir psikiyatr veya bu alanda eğitim almış bir hekim olmak zorundadır.
Çünkü bağımlılığın değerlendirilmesi ve derecelendirilmesinde tek ölçü içki içmek, içilen miktar yada içme sıklığı olmayıp yanı sıra tıbbi açıdan değerlendirilmesi gereken başka hususlar da söz konusu olmaktadır.

İRADE İLE BAĞIMLILIK ARASINDA BİR İLİŞKİ VAR MIDIR?

İrade terimi bir insandan diğerine, bir bağlamdan ötekine farklı biçimde tanımlanan ve kullanılan özellikte olduğu için bu sorunun yanıtı için özel bir değer taşımaz. Üstelik çoğu kez alkole bağımlılık sorunu olan insanları aşağılama üzere kullanılan yaftalayıcı bir anlamı vardır.
Hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, alkole bağımlılık irade ile bağlantılı ve irade ile açıklanabilecek bir sorun değildir.
Alkole bağımlılık öncelikle biyolojik olmak üzere bireysel, ruhsal ve çevresel etmenlerin katılımı ile gelişen bir sorundur. Hem tıbbi hem de toplumu aynı ölçüde içine alması bile irade ile bağdaşık olarak tanımlanmaması için yeterli bir nedendir.

ALKOLE BAĞIMLILIĞI TANIMLAYAN ÖLÇÜTLER VAR MIDIR?

Evet vardır:
1. Eskiden çoğu zaman çevresel nedenlere bağlı olarak değişen miktarlarda, değişik içkiler olmak üzere düzensiz aralıklarla içilirken, düzenli aralıklarla ve aynı içki olmak üzer her seferinde aynı miktarda tüketilmeye başlanması;
2. İçme davranışının günlük davranış dağarcığı içinde yer alması, içki içme teklifine “ hayır denmemesi ve içme isteğinin ertelenememesi;
3. İçkinin etkisine dayanıklılığın artması ve buna bağlı olarak tüketilen içki miktarının çoğalması;
4. İçki içilmediği zaman uykusuzluk, gece terlemesi, iç huzursuzluğu ve ellerde titreme gibi belirtilerin görülmsi; ( bunlar kesilme belirtileri) adını almaktadır.
5. Kesilme belirtileri dediğimiz belirtilerin içki içildiği zaman ortadan kalkması veya şiddet olarak azalması;
6. Yaşamın seyri esnasında ikiye ulaşmayı ve içki içmeyi kolaylaştıracak bahanelerin değer kazanmaya başlaması; bunların sanki akla çok uygun, zorunlu nedenler gibi görülmesi ve şiddetle savunulması durumlarında kişi içme davranışı denetimi açısından zorluk yaşıyor demektir. Bu sorulardan 2 veya 3 tanesine “evet” yanıtı veriliyorsa alkol bağımlılığı açısından mutlak surette danışılmayı gerektiren bir durum var demektir.
Bağımlılık durumu belirlendikten sonra bağımlılığın şiddetine karar vermek ikinci adımdır. Alkolde bağımlılık, şiddet olarak az, orta ve ileri olmak üzere üç aşamada değerlendirilir.
Orta ve ileri derecedeki bağımlılıkta diğer organ sistemlerine ait belirti ve arazlar ortaya çıkmıştır.

KESİLME BELİRTİLERİ NE DEMEKTİR?

Alkol bağımlılığının oluşması, başta beyin olmak üzere vücut sistemlerinin işlevlerinin belli bir kan alkol düzeyine bağlı olarak yürümesi anlamına gelmektedir. Beyin ve bağlantılı sistemler kendi işlevlerini yürütürken alkolü adeta vazgeçilmez bir araç gibi algılamakta ve normal işlevlerini ancak bu yolla yerine getirebilmektedir. Bu nedenle kişi alkol içmediği zaman kan alkol düzeyi düşmekte ve beyin hücreleri normal işlevlerini sürdürebilmek için ek olarak alkole gereksinim duymaktadır. Kan alkol düzeyi sadece alkol içmek suretiyle yükselebilmektedir.
Hücrelerin alkole duydukları gereksinimi “ kesilme belirtileri” diye tanımlanan belirtiler aracılığı ile dışa vurduklarını biliyoruz. Konu ile ilgili olarak kesilme, “alkolden kesilme”, kan alkolün azalması anlamında “çekilme” sözcükleri kullanılmaktadır. Bu belirtiler alkol alınması halinde ya hafiflemekte yada tamamen geçmektedir. Çoğu bağımlının “ben alkolik değilim, uyumak için içiyorum!” ifadesi bu kısır döngüye girdiklerinin işareti olarak anlaşılmalıdır.

Kesilme belirtileri denince akla ilk olarak şu 4 belirti gelir:
Uykusuzluk, nöbet tarzında ortaya çıkan gece terlemesi, titreme ve iç huzursuzluğu. Ayrıca sabahları öğürme, gündüz uykuları ve kabus görme, bulantı, kusma gibi daha pek çok belirti kesilme belirtileri arasında yer almaktadır.
Not: bağımlılığın ileri evresinde hücre yıkımı ortaya çıktıktan sonra kesilme belirtilerini alkol aracılığı ile kontrol etme olanaksız hale gelir. İçkiye rağmen kesilme belirtileri belirli bir şiddette sürüp gider.

KESİLME BELİRTİLERİ KENDİLİĞİNDEN GEÇER Mİ?

Herhangi bir müdahale olmadan da kesilme belirtilerinin 10-15 gün içinde kendiliğinden geçme olasılığı vardır. Bir anlamda bedensel sistem, bir sürede kendi düzenini yeniden kurmaktadır.
Başlangıçta kesilme belirtilerinin alkol almak suretiyle geçtiğinden veya kendiliğinden geçme olasılığından söz etmiştik. Ancak kesilme belirtileri insanın yaşam kalitesini bedensel, ruhsal toplumsal düzeyde etkilediği için belirtilerin kendiliğinden geçmesini beklemek tıbbi meslek ilkeleri açısından uygun değildir.
Alkol kesilmesine tıbbi açıdan müdahale etmek “detoksifikasyon” adını almakta olup bunun dilimizdeki karşılığı arındırmadır. Gerçekten de serum tedavisi aracılığıyla beden alkolden arınmaktan, daha esen bir hale gelmektedir. Kesilme belirtilerine müdahale alkol bağımlılığının tedavisi anlamına gelmemekle birlikte. Alkol bağımlılığı tedavisinin ilk ve en önemli adımını oluşturmaktadır.

KESİLME BELİRTİLERİNİN TEHLİKESİ VAR MI?

Tek başına kesilme belirtilerinin yol açtığı belli bir tehlike yoktur. Yaşam kalitesinin tüm bileşenlerini etkilemesi kesilme belirtilerinin yol açtığı en önemli sonuçtur. Ancak kesilme belirtilerine ikincil olarak gelişen iki ayrı durum gerçek anlamda yaşamsal risk taşımaktadır. Bunlar,
a- Konvülsiyon
b- Deliryum Tremens
adını almaktadır.
Her ikisinin ortak özelliği beynin aniden yapısal ve işlevsel olarak bozulması , buna bağlı olarak yaşamsal işlevlerin ölüme yol açacak ciddi aksamalar sergilemesidir.

KONVÜLSİYON

Bildiğimiz sara nöbetinin ortaya çıktığı haldir. Titreme, çırpınma, şiddetli kasılma, kendinden geçme gibi belirtileri vardır. Beyin, diğer çoğu organ ve dokuda olduğu gibi elektrik yükü taşıyan nitelikte bir organdır. Bir sinir ucundan diğerlerine uyaranlar bu yolla taşınır; insan davranışı bu uyaranların son hedeflerine ulaşması ile gerçekleşmektedir. Beynin elektriklenme eşiğindeki bozulma – adeta- devreleri karıştırmakta, uyaran karmaşası sonucunda organlarda karışık ve belli bir sıra gütmeyen tepkiler ortaya çıkmaktadır.
Konvülsiyon bu tür tepkilerin sonucunda gelişen bir durumdur. Uygun biçimde tıbbi müdahale gerekir. Aksi taktirde şiddetli kasılma ve titremeye bağlı kemik kırıkları dilin ısırılması solunumun durması vb arızalar insanı öldürebilir veya sakat bırakabilir.

DELİRYUM TREMENS

Alkole bağımlı hale gelmiş insanlarda ortaya çıkan,son derece tehlikeli ve acil girişim gerektiren bir durumdur. Zamanında ve doğru tedavi edilmemesii
halinde % 30' a varan bir ölüm riski söz konusudur. Deliryum Tremens, alkol bağımlısı insanlarda;
1. Alkolün kesilmesine veya kan alkol düzeyinin giderek azalmasına,
2. Ruhsal veya bedensel direnci düşüren infeksiyon hastalıklarına,
3. Bedendeki su ve mineral, elektrolit (hücre işlevlerini yürüten elektrik yüklü parçacıklar) miktarlarının azalmasına,
4. Beslenme bozukluklarına,
5. Kafa yaralanmaların o bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir.

Görüldüğü üzere söz konusu olan sadece alkolün kesilmesi ve buna bağlı olarak kan alkol düzeyinin
azalması değildir. Tüm bu nedenlere bağlı olarak (biri veya birkaçı bir arada olmak üzere) beyin işlevleri bozulmakta, giderek tüm vücut işlevleri buna katılmak suretiyle ani gelişen,
yasam riski yüksek acil bir durum ortaya çıkmaktadır. Beynin ve diğer organların katılımı sonucu ortaya çıkan hem ruhsal hem de bedensel belirtiler Deliryum
Tremens'in en tipik özelliğidir. Bu durumda hastada bilinç bulanıklığı, zamana, yere
ve çevreye ait gerçeklik duygusunu kaybetme, ürkütücü hayaller görme, şiddetli terleme ve tüm
bedeni saran şiddetli titreme, düşünce bozuklukları, panik duygusu gibi belirtiler egemendir. Acil olarak
müdahale gerekmektedir. Çok ciddi tıbbi takip sonucunda 1 hafta- 10gün içinde durum kontrol altına
alınabilir.

Deliryum Tremens adı verilen bu ürkütücü tablo sadece alkol bağımlılarında ortaya çıktığı için, beynin yapısında alkol içimine ait ortaya çıkan yapı bozukluklarının bu tabloya zemin hazırlayıcı olduğu
kanaati en yaygın kabul görmüş tıbbi kanaattir.



NOT: Sosyal içiciler dahil olmak üzere, içki içtikten sonra 'filmikoparma' diye tarif edilen geçici bellek
kaybı yaşayan insanların alkole bağımlılık geliştirme olasılıklarının yüksek olduğu, bağımlılık geliştirme
halinde deliryum tremens geçirme olasılığının çok arttığı günümüz tıbbının önemli bir diğer saptamasıdır.


BAĞIMLI OLSUN OLMASIN, İNSAN KENDİ KENDİNE ALKOLÜ BIRAKABİLİR Mİ?

Bağımlı hale geldikten sonra en önemli sorunlardan biri de, kan alkol düzeyinin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan kesilme belirtileridir. Bu belirtiler değişikk
şiddette olmakla birlikte insanin hem bedensel hem ruhsal hem de toplumsal yaşamını sarsacak nitelikte
belirtilerdir. Buna rağmen, tüm madde kullanımı ve bağımlılığı grubunda, kişinin kendi kaynaklarını kullanarak
kullanımı terk edebileceği iki bağımlılık türünden biri tütün bağımlılığı diğeri alkol bağımlılığıdır.
Kişinin kendi kaynaklarını kullanarak alkol kullanmayı bırakması, onun kendi ile kurduğu ilişkide kendine - verdiği önemin değişmesi ve yaşamı kendisi için
yeniden anlamlı hale getirirken sadece kendi kaynaklarını kullanma kararıdır.

ALKOL BAĞIMLILIĞI TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?

Alkol bağımlılığına her koşulda müdahale edilebilir. Aslında, kesilme belirtilerinin ortaya çıkması tıbbi müdahale için başlı başına bir sebeptir..
Ancak kesilme belirtilerine müdahale edip iyileştirmek alkol bağımlılığının tedavi edildiği anlamına gelmez.
Çünkü, müdahaleden sonra sırada bekleyen en önemli sorun "aşermen adını verdiğimiz son derece
dayatıcı olan içki içme isteği olup, şiddeti bir günden diğerine, ayni gün içerisinde bir andan ötekine hızla
değişmektedir. Bu nedenle alkol bağımlılığının tedavisi, kesilme belirtilerine müdahaleden sonra, bedensel, ruhsal ve
toplumsal planda belki de bir ömür boyu devam etmesi gereken bir süreç gibi algılanmalıdır. Diğer bir
deyişle bağımlı kişinin belli bir noktadan sonra çok ciddi sorumlulukları üstlenmesi gerekmektedir.

İÇME İSTEĞİ BU KADAR GÜÇLÜ İSE BAĞIMLI TEKRAR İÇER Mİ?

Müdahale ve tedavi ile olsun ya da kendi kaynakları ile gerçekleşsin, kişinin alkolü bıraktıktan sonra tekrar
alkole başlaması göze alınması gereken olasılıklardan biridir. Çünkü "aşermen ile baş etmek gerçekten
zordur. Ancak alkolü bırakmış bir bağımlının tekrar içmeye başlaması ille de bir başarısızlık gibi
görülmemeli ve ne kendisi için ne de çevresi için bir hayal kırıklığı olarak yaşanmamalıdır.
Çünkü daha önce içmemeyi başarmış bir insan için ayni başarıyı yinelememesi için görünür bir engel söz
konusu değildir. 6 (altı) ay boyunca 'kuru' kalmış (yani hiç içki kullanmamış) birisi için başka bir altı ay boyunca
kendiliğinden içmeme şansı toplumumuzda %25 gibi yüksek bir oranda gözlenmektedir.

AŞERME NEDİR?

Bu sözcük bilindiği üzere daha çok hamile kadınlar için kullanılır. Zaman ve temin açısından yerine
getirilmesi çok güç hatta imkansız talep ve beklentileri dile getiren yerleşik bir ifadedir.
Alkol bağımlısında aşerme, alkol almadığı zaman alkol içmeye yönelik isteğin gücünü anlatır. Bu isteğe
bağlı gelişen güçlü dürtüsellik bağımlının tüm tutum ve davranışlarını adeta ipotek altına almak suretiyle
onu su veya bu biçimde tek bir sonuca doğru adeta iter, yönlendirir. Öyle ki, bu durum bağımlının kendisi
için bile şaşkınlık verici bir durum olup bunu dile getirmek yerine sadece sonucunu görür. "Bir de
baktım, içmeye başlamışım! Ne oldu da kendimi burada buldum anlayamadım?" ifadesi aşermenin
insan tutum ve davranışı üzerindeki etkisini anlatacak nitelikte bir örnektir. Aşermenin ortaya çıkışında beyin seviyesinde gelişen
karmaşık olaylar rol oynar. Alkol bağımlılarında 'İçmeden Sarhoş!' diye niteleyebileceğimiz hal yine
aşermenin bir sonucudur. Hayali olarak içmeyle Yoğunlaşmış zihin etkinliği -adeta içmişçesine bedensel
belirtileri ortaya çıkarmakta, kişinin tutum ve davranışı bu yönde değişmektedir. Verdiğimiz bu
örnek aşermeye dair uç noktada cereyan eden bir olayı ifade etmekle birlikte, bağımlının baş etmek
zorunda kaldığı kimi güçlüklerin derecesini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Aşerme, ilaç tedavisi dahil her türlü tedavi girişimine en geç, en zor ve en yavaş yanıt veren belirtidir.
Bugün depresyonda kullanılan, serotonin diye bildiğimiz ve beyinde bulunan bir maddenin miktarını
etkileyen kimi ilaçların aşerme üzerinde oldukça etkili olduğu, belirtinin şiddetini başarılı biçimde azalttığı
söylenmektedir. Ruhsal çökkünlük hali çoğu alkol bağımlısında rastladığımız ayrı bir hal olup, bu amaçla
kullanılan depresyon ilaçlarının aynı zamanda aşermeyi de kontrol etmesi adeta bir tasla iki kuŞ
vurmak diye tabir edebileceğimiz bir kazanca işaret etmektedir.

TEDAVİNİN ŞANSINI NE BELİRLER?

1. Kişinin kendi isteği ve gönlü ile tedaviye başvuruyor olması,,
2. Aile ve iş çevresinin koruyucu ve kollayıcı desteği,
3. Kişinin kendini ve çevresinin kişiyi karalayıcı' aşağılayıcı bir tutum sergilememesi,
4. İçki çevresi ile bağlantı ve ilişkilerin kişinin isteği ile yeniden düzenlenmesi, gibi kimi koşulların, gerçekleşmesi halinde, tedavi
şansını artırdığı bilinmektedir.

ALKOL BAĞIMLISI BİR KİŞİNİN SOSYAL İÇİCİ HALİNE GELMESİ OLANAKLI MIDIR?

Kişisel ruhsal ve toplumsal yanları olmakla birlikte bağımlılığın gelişmesinde herkes için ortak olan belli
bir biyolojik süreç söz konusudur. Alkol etkisinde değişen hücresel işlevler adeta bir bağımlılık programı
oluşturmakta, insan tutum ve davranışı günlük olarak bu programa göre şekillenmektedir.
Müdahale ve tedaviden sonra bu program yok olmamakta ancak hücrenin derin belleğine
itilmektedir. Yani alkole özgü bedensel ve ruhsal bir süreç, bir kalıp olarak, içmediği zaman bile bağımlının
beyninde saklanmakta ve korunmaktadır. Bu nedenle tekrar içilmesi halinde bu program
anımsanmakta, aralıklarla ve az miktarlarda bile içilse en çok 6 (altı) hafta içinde güncellenmektedir.
Örneğin; yıllarca içmemiş birisi "artik bu is bitti, ben de başkaları gibi düğün, seyran arada bir içebilirim"
diye düşünebilir ve öyle de yapar! Ancak, yıllarca önce hangi içkiyi, hangi koşullarda ve hangi
miktarlarda içiyorsa, 6 (altı) hafta sonra aynı biçimde içiyor olacaktır.
Alkol bağımlısının sosyal içici olma sansı yoktur. Üstelik sosyal içicilik sınırları belli olmayan bir tanımdır.

ALKOL BAĞIMLISININ BAŞKA BİR MADDEYE DAHA BAĞIMLI OLMA RİSKİ VAR MIDIR?

Herhangi bir bağımlılık maddesi kullanan bir kişinin başka bir bağımlılık maddesine geçişi veya başka bir
maddeye daha bağımlılık geliştirmesi, hiç madde kullanmayan bir insana göre çok daha yüksek bir
olasılıktır. Çoğu alkol bağımlısının beraberinde sigara içmesi, yani tütüne bağımlı hale gelmesi bunun en bilinen örneğidir.


ALKOL İÇME İSTEĞİNİ ORTADAN KALDIRAN BİR İLAÇ VAR MI?

Alkole bağımlı hale gelmiş bir kişi,hem kendisi hem çevresi açısından bir arada yaşanan pek çok sorunun
kaynağı olarak algılanan kişidir. Bu nedenle çoğu ana-baba, pek çok eş ve yakını alkol bağımlısını içki
içmekten caydıracak bir çarenin peşine düşerler. Ümitsizlik yasadıkları için bu çok doğal son derece
insani bir arayıştır. Ancak aynı zamanda da ölümcül nitelikli bir hatadır. Çünkü piyasada mevcut Antabus isimli bir ilaç alındığı
zaman içki içmeyi imkansız hale getirdiği için çoğu insan bu ilacı ya duymuş ya da kullanmıştır.
Bağımlının yemeğine karıştırılmak suretiyle kullanılabileceği rivayeti dolasan bu ilaç aslında parazitler için kullanılmak üzere geliştirilmiş bir ilaçtır.
Alkol ile bağlantısı tesadüfen keşfedilmiştir. Alındığı zaman kanda yavaş yavaş birikmekte, aynen alkol
gibi, belli bir kan seviyesine ulaştığında alkolle etkileşime girmekte, önce kızarma, ateş basması sonra
solukluk ve üşüme gibi belirtiler ardından bulantı, kusma nedeniyle içki içmek imkansız hale gelmektedir.
Oysa beraberinde, kan basıncının tehlikeli biçimde giderek düşmesi ve sıfır noktasına kadar ilerlemesine
neden olabilmektedir. Bu ise, beyin ve kalp gibi yaşamsal organlarda yetersizlik,iç organlarda ortaya
çıkan kanama riski demektedir. Bu nedenlerle, alkol bağımlısına onun rızası ve haberi olmadan Antabus vermek adeta onun canına
kastetmekle eşdeğer bir davranıştır. Ayrıca Antabus, karaciğer, böbrek ve kalp üzerinde çok ciddi yan etkiler doğuran bir ilaçtır.

Doktorlar, bağımlı kişinin rızası ve bilgisi dahilinde -gereğinde- Antabus kullanma kararı alabilir. Bu kararın
uygulanması için önce hastane koşullarında Antabus Testi yapılması gerekmektedir.
Özetle, Antabus hekim kontrolünde ve çok özel koşullarda kullanılabilecek bir ilaçtır. Başka türlü kullanımı ölüme ve sakatlığa yol açabilir.


İLAÇ KULLANIRKEN ALKOL ALMAK DOĞRU MUDUR?

Tıbbi tedavi amacıyla hekim tarafından verilmiş bir ilacı veya ilaçları kullanırken hiçbir surette alkol
alınmamalıdır. İlaçların kutusundan çıkan ve prospektüs adi verilen basılı kağıtta kimi uyarılara yer
verilirken bu husus özellikle belirtilir. Ancak bazı ilaçların prospektüsünde, maalesef, "alkolle kullanımına dair
bir etkileşim bildirilmemiştir" ibaresi yer almaktadır. Bu ibare hem meslek ahlaki açısından hem de tıbben
hatalıdır. Çünkü bir yandan sanki alkolle kullanılabilir izlenimi yaratılırken bir yandan da binlerce kişiden
elde edilen deneyimlerde bir etki görülmemiş bile olsa, bilmem kaçıncı bininci bir insanda yaşamsal
tehlike yaratabileceği göz ardı edilmektedir. Bu nedenle, alkolün etkileşmediği düşüncesi yanlış
olup hekim tarafından verilen ilaçları kullanırken hiçbir surette alkol alınmaması gerekmektedir.

KALP İÇİN ALKOLÜN İYİ GELDİĞİ, DAMARLARI AÇTIĞI SÖYLENİR

Az miktarda alkolün iyi kolesterol denilen HDL'yi yükselttiği söylenir. Buna dair yapılmış birkaç çalışma vardır.
Ancak bunlar tüm insanları etkileyecek kapsamda sonuçları olan bu değerde anlaşılması gereken
çalışmalar değildir. Eğer içmiyorsanız, az ya da çok kalbinizi korumak amacıyla içki içmek kadar riskli bir
davranış olamaz. Çünkü kalbi korumanın çok daha zararsız, çok daha güvenli ve çok yönlü yarar
sağlayan başka yolları vardır. Kaldı ki günümüzde (beslenme seklinin değiştirilmesi' düzenli egzersiz vb.)
bu yollar pek çok insan tarafından bilinmekte ve uygulanmaktadır. Bedenimizdeki yağ düzenini sağlayan karaciğerin
bir hastalığı olan sirozun ve ayrıca kalp yetmezliğinin bilinen en önemli nedenlerinden biri de alkol
kullanımıdır.

HAMİLELİKTE ALKOL İÇMEK RİSKLİ MİDİR?

Son derece risklidir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında yüksek kan düzeyleri yapacak biçimde içki içmek
bebeğin organ ve şekil bozukluğu ile dogması, zeka gelişimi sorunu yaşaması ve benzeri olumsuz sonuçları
hazırladığı için alkol alimi hamilelikte yasaklanır.


NOTiğer bir husus;kendini anneliğe hazırlayan yani gebe kalma süreci içindeki kadın için de ayni risk söz
konusudur. Içilen alkol erkeğin döl salgısına doğrudan geçeceği için benzer uyarıların erkek için de söz
konusu olduğu üzerinde durulmaktadır.


ALKOL BAĞIMLISI HALİNE GELMEK KALITSAL BİR ÖZELLİK MİDİR?

2000 yılında tamamlanan ve ünlü GENOM projesi içinde yer alan bir araştırmaya göre alkol bağımlılarının
çocukları başka insanlara göre daha sık ve daha yüksek miktarlarda alkol tüketebilme özelliğine sahiptir,
Şık ve daha çok içme, beraberinde alkol bağımlılığını getirdiğine göre bu bulgu kalıtsal nitelikli bir durumun
olduğuna işaret etmektedir. Ancak kalıtsal etmenlerin çevre etmenleriyle adeta bir çarpan gibi birbirinin etkisini artırmak suretiyle
etkileştiğini akılda tutmak zorundayız, Dolayısı ile, kalıtsallık kadar, değişmeyen bir çevre etkisi de göz
önüne alınmalıdır.

Sosyal öğrenmenin gen öğrenmesini değiştirmek suretiyle alkol içmeye yatkınlık hazırladığı bilinmektedir.
Bunun anlamı, aile içinde alkol kullanımının sosyal nitelikli bir öğrenme olup yeni yetişenlerde adeta
kalıtsalmış gibi devralınan bir davranış örneği olduğudur. Bu nedenle, alkol kullanan ailelerin
çocuklarında alkol kullanma davranışına alkol kullanmayan ailelerin çocuklarına göre daha yüksek
oranlarda rastlanmaktadır.

ALKOL BAĞIMLISI VE AİLE İLİŞKİLERİ

Ailede bir alkol bağımlısının varlığı, alkol kullanımı ve bağımlılığına dair sorunları yaşayan birden fazla insanın
bulunduğu anlamına gelir. Özellikle, eş olmak üzere ebeveynler, çocuklar bağımlılık kısır döngüsüne
girmişler ve adeta çaresizlik yasamaktadırlar.

Bunun birkaç nedeni vardır;

. Kişinin kendi sorununu aile içi ilişkilerde kanıksamaya ve zorlanmaya bağlaması;
. Karşılıklı suçlamaların olağan bir gündem haline gelmesi;
. Ailenin diğer bireylerinin bir süre sonra bağımlı aile üyesinin tepkilerine benzer tepkiler vermeye başlaması;
. Eşin,-ister istemez-('içsin içmesine ama evinde içsin' gibi) gelişi güzel çözümlere rıza göstermesi'
. İlişkilerde başka alanlarda doğmuş sorunların bu alana kayması; örneğin evlilikle ilgili sorunların alkolden
ve bağımlılıktan doğru konuşulması;

Bu liste sayfalar dolduracak uzunlukta Olup buraya belli baslı birkaç tanesi alınmıştır.Bağımlının tedavi ile veya tedavisiz alkol içmeyi
bırakmasının ardından aile içinde yaşanan sorunun başka bir boyutunu sergilemektedir.
. Bağımlıya her an içebilecek biri gibi bakmak;
. Bağımlının en ufak bir sorunu ifade etmesi veya huzursuzluk göstermesi halinde, durumu gerçek koşullar çerçevesinde konuşmak yerine içki içme isteğinin
belirtisi, bahane aranması gibi değerlendirmek
. Sözel veya sözel olmayan yolla içki içip içmediğini denetlemek;
. Tedaviden sonra bağımlının en önemli sorunu aşerme sorunudur, Güçlü ve dürtüsel nitelikli içme isteği tedavi sonrası en önemli sorunlardan biridir.
Bağımlının bunu ifade etmesi ve bunun "tamam, sen içeceksin gibi yorumlanması suretiyle olumsuz bir hale dönüştürülmesi,
. Tedavi sonrasında bağımlı kendi yaşamını yeniden düzenleyen önlemler alırken sabırsızlık göstermek,
ciddiye almamak ve olumsuz öngörülerde bulunmak.

Görüldüğü üzere bu liste de önceki gibi sayfalar dolduracak uzunlukta bir listedir. Peki ne yapmak gerekir?

İlk sorun bağımlıya inanıp inanmamak sorunudur. Hem inanmak hem de inanmamak ciddi bir sorun
haline gelebilir. İnanırsınız,bedel ödersiniz ve inandığınız için kendinize kahredersiniz. İnanmazsınız, bu kez
suçluluk hisseder, sorumluluk duyarsınız. Oysa yapılacak şey, "Ben sana ve yaptıklarına en az
senin kadar inanıyorum. Ne senden daha az ne de senden daha çok diyebilmek ve buna göre davranmaktır.
Eşler için en önemli uyarı ise su olabilir; "Siz onun sadece eşi ve hayat yoldaşısınız. Ne onun
doktoru, ne hemşiresi, ne velisi ne de rehberisiniz! O ne kadar kendinden sorumlu ise siz de bir o kadar
kendinizden sorumlusunuz. Sizin başka bir role bürünüp göstereceğiniz çabanın sizi yormaktan ve bıktırmaktan
öte bir yararı yoktur. Herkes kendi yaşamını kendi gerekleri ve beklentileri doğrultusunda düzenlemek
zorundadır. "Sonuç olarak ister müdahale, ister tedavi, isterse danışma; hangi türlü profesyonel yaklaşım olursa
olsun, bağımlının yaşamını paylaştığı en yakın insan veya insanlar kendiliğinden tüm sürecin katılımcı
bir parçası haline gelirler. Bu kaçınılmazdır. Bu nedenle, bağımlının dışındaki bireylerin tedavi vb.
sürece katılım yeni bir kılığa bürünmeleri anlamına gelmeyeceği gibi, alışıldık doğal özellikleri terk
edeceği, sanki yeni bir kişiliğe doğru değişeceği anlamına da gelmemektedir.
Yeni olan tek şey, bu zorlu süreçte profesyonel rehberlik dahilinde tanımı yapılmış olan etkileşimsel roldür.
Başvuru esnasında bu tanımlanır ve gerekçesi açıklanır. Dolayısı ile, profesyonel bir kişiye v e. C ,(uruma
başvurulduğu zaman, bağımlının yakını üstlenmek durumunda olduğu rolün ne olduğunu sorup
öğrenmelidir. Bu rolü sürdürmekte yaşayacağı zorlukları aynı biçimde ilgili profesyonelce. aşmak zorundadır.


KENDİNE YARDIM GRUPLARI (AA = ADSIZ ALKOLİKLER)

Alkol bağımlılığında içme davranışın, denetim altına alırken, kişinin kendi kaynaklarını kullanması halinde
bazen tedaviye bile gerek kalmadan bağımlılık sorununun çözümlenebileceğinden söz etmiştik.
Kendine yardım grubu, aynı sorunu yaşayan insanların bir araya gelerek, adeta cemaatleşme yapısında
birbirlerine yardım etmeleridir. Alkol konusunda bilinen ve dünyadaki en yaygın örgütlenmeye sahip Kendine
yardim grubu AA diye bilinen topluluktur Alkolü bırakan, bırakmak isteyen, bıraktıktan sonra
uyum zorluğu yaşayan alkol bağımlılarının toplandığı bu örgüt, ilkeleri açısından tıbba ve tıbbi müdahaleye
belirli bir uzaklık seyreder. Onların kabulleri sorunun daha çok irade ile ilgili olduğu, ilahi gücün imdadına
mahzar olabilmenin kişinin niyazına ve gayretine bağlı olduğu biçiminde özetlenebilir.

İçmeme davranışını her aşamada ödüllendirilen bir basamak sistemi dahilinde değerlendiren bir iç yapısı
vardır. içmezken tekrar içmeye başlama, içme isteği duyma ve benzeri zorluklar karsısında AA’nın hoşgörülü
yaklaşımı oldukça destekleyici ve güdeleyici bir niteliğe işaret eder. Nitekim üyeler her zaman ve her koşulda
bir diğerinin yanında olurlar,Yardım, destek vb. araçlar açısından herhangi bir ön koşul yoktur.
Ülkemizde Ankara, İstanbul, İzmir basta olmak üzere birçok kentte aktif olarak çalışan AA grupları
mevcuttur, Ayrıca AA’nın bağımlılık tedavi birimleri ile ortaklaşa yürüttükleri çalışmaları mevcuttur,

"Bir kadehten bir şey olmaz!"

"Alkol beni kolay kolay etkilemez!"

"İstediğim zaman bırakabilirim!"

"Ben evimde içiyorum. Kimseye kötülüğüm yok.

"Ben bağımlı değilim!"

"Herkes içiyor. Herkes bağımlı mi oluyor!"

Bu ve benzeri onca ifade. Hiç olmazsa bir tanesini belki duymuşsunuzdur. Bir biçimde size yabancı
gelmiyordur. Oysa bu cümleler alkol bağımlılığı için tedavi gören insanların dosyalarındaki yaşam
öykülerinden gelişigüzel seçilmiş birkaç cümle! Tek bir cümle bile karmaşa haline gelmiş bir yaşamı
anlatıyor olabilir. Bu nedenle alkol içimi konusunda doğru bilgilenmek, aydınlanmak, öğrenmeye yatkın
olmak ve bildiklerimizi paylaşmak koruyucu ve önleyici bir tutum için yaşamsal önem taşımaktadır.
Alkole bağımlılık sadece tıbbi bir sorun olmayıp aynı Zamanda toplumsal nitelikli bir sorundur. Toplumsal
politikalar, buna katılan sivil unsurları -birinci planda koruma ve önleme görevi üstlenirler. Daha sonra,
bağımlıların tedaviye ulaşmasını kolaylaştıran olanakları hazırlarken, artık alkol kullanmayan eski
bağımlıların topluma yeniden dönüşleri ve uyumları açısından rehabilitasyonları kapsamında uygun
imkanları hazırlarlar. Alkol bağımlısı birey için başlangıçta en önemli husus
bağımlılıktan kurtulmak üzere hangi adimi nasıl atacağı sorunudu.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
haberler

2013 Kadın Saç modelleri Erkek saç modelleri